1 Temmuz 2015 Çarşamba

Öte-ki

Son dönemde çevreme baktığımda hep bir bölme - bölünme, ötekileşme - ötekileştirme sorunu görüyorum. İnanılmaz bir kutuplaşma içerisinde yaşıyoruz. Bundan öylesine rahatsızlık duyuyorum ki, yine kendi limanıma sığınıyor, içime dönüyorum. 
Fotoğraf: Aylin Erözcan - Öteki İstanbul 

İşin "ilginci", orada da durum pek farklı değil. Elif Şafak'ın Siyah Süt'ündeki kadınlar gibi, bir sürü kadın içimde oturmuş, birbirlerini yiyorlar. Dün dostla konuşurken farkettim: içimdeki kocaman kadınlar, yanı başlarında duran küçük kızları azarlıyor da azarlıyor. (Sonra o küçük kızlar da, dışarıdaki oğlanlara sarıyorlar.) Küçük kızlardan biri, sürekli ağlıyor. İlgi, sevgi ve şefkat bekliyor. "Çok haksızlığa uğradım, boyumdan büyük acılar yaşadım ben." diye haykırıyor. İçlerinde en iri olanı hemen alıyor sazı eline. Nasıl da kendinden emin, omuzlarını geriye doğru atıp, kocaman memelerini gere gere "Geçmiş geçmişte kalır. Sus bakalım sen. Senin yüzünden bir ağız tadıyla yaşayamıyoruz iki günlük dünyada" diyor. Saçları hafiften ağırmaya başlamış olanı "Affet geçmişi" diyor. "İzin ver, gitsin" Ama küçük kız, ne bunları dinleyecek, ne bunları anlayacak yaşta değil. Üstelik sürekli itilip kakılmaktan da sıkılmış. Daha da şiddetle ağlamaya başlıyor. "İşte" diyor, "zaten beni kimse anlamıyor(sevmiyor)" 
Latif Demirci - İçimdeki Sesler Korosu (Siyah Süt)

Oysa, ne diyorduk: Çocuklarımızın duygularını anlayacağız. Onlara hak vereceğiz. Hatta hak vermek de yanlış bir ifade, çünkü duygunun haklısı-haksızı olmaz. Çocuklarımızın duygularını kabul edeceğiz. "Neden ağlıyorsun ki şimdi?", "Of, bunda üzülecek ne var", "Ama bu kadar öfkelenmen çok kötü" derken yakalarsak kendimizi, hemen acı biberimizi devreye sokacağız. "Neden ağ.." diye başladığımız cümleyi, "Neden ağladığını bana da anlatmak ister misin?" ile bitireceğiz. Sonra o küçük kız, neden hala ağladığını anlatacak bize. "Affetmek" çok ama çok şık bir örtü. Ve olgun/bilge/iyi insanlar affederler. Ama bu kız henüz affetmeye hazır değil. Çünkü tüm acılar ve sorunlar, üzerleri örtülmüş bir şekilde orada öylece duruyor. Önce yatağınızı toplamazsanız, üzerine örttüğünüz örtü hiç de şık durmaz. Affetmeden önce, ortadaki dağınıklığı toplamanız gerek. O küçük kızı dinlemeniz, anlamaya çalışmanız, olduğu gibi kabul etmeniz ve eğer yardımınıza ihtiyacı varsa ve bunu talep esiyorsa yardım etmeniz... Belki sizin düşündüğünüzden çok daha güçlü. Ama siz onu sürekli susturduğunuz için, o da çaresizliğine daha da sığınıyor. Büyümüş gibi yapıyor. Annecilik oynuyor. Hatta komşuculuk oynarken kocaman kocaman laflarla, komşu kadınların dedikodularına bile karışıyor: "Şu üst sokakta oturan nemrut suratlı, çatık kaşlı kadın var ya hani..."  

Ne diyorduk, öteki! Biz, içimizde bile bu kadar bölünmüşken, "Git öte" diye bas bas bağırırken ruhumuzun her bir ayrı parçasına, nasıl olacak da dünya "bir"lik üzerin(d)e dönmeye başlayacak bir günde? "Ben" içinde barış yoksa, boşuna barış hayalleri kurmayalım. Ben içinde birlik yoksa, boşuna birliğe inandığımızdan bahsetmeyelim. Önce kendi çöplüğümüzde dirlik sağlamadan, dışarıda birlik hayalleri kurmak da yine o küçük kızlardan birinin işi olsa gerek! 
Give Peace a Chance - Inner and Outer

(Dirlik kelimesi, "diri"lik kelimesi ile aynı kökten olup; canlılık, hayat, yaşayış anlamlarından türemiş. Aynı kökten hayat anlamına gelen "dirim" kelimesi de türemiş. Dernek, meclis anlamına gelen "derim" sözcüğü ile etimolojik açıdan bir akrabalığı var mı bilmiyorum ama ses akrabalıkları aşikar. Ve Dirlik, dirim ve derim sözcükleri yan yana geldiğinde, birliğe ait çok fazla şey anlatıyorlar)